23 Temmuz 2012 Pazartesi

Kitap Yorumu: Kılıçların Fırtınası - George R.R. Martin



Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin üçüncü kitabı Kılıçların Fırtınası'nı da geride bırakmış bulunuyorum. Yazılarımı takip edenler her kitabını ayrı ayrı yorumladığım bu seriyi ne kadar çok sevdiğimi fark etmişlerdir. George R.R. Martin'in eşsiz bir üslubu var. Üstelik her kitapta sizi bir değil bir çok kez şaşırtmayı çok iyi biliyor. Son yıllarda okuduğum en iyi yazarlardan biri Martin. Lâkin serinin sıkı takipçilerinin de bol bol değindiği gibi en sevdiğiniz karakterin aniden diğer tarafı boylaması yüksek bir ihtimal. Elbette bu kadar çok karaktere sahip bir seride bu tür eksilmeler normal karşılanmalı; fakat benim gibi pek çok Buz ve Ateşin Şarkısı hayranı bu durumdan şikayetçi olmadan duramıyor. Yine de George R.R. Martin, bir sonraki kitapta, bu ölümleri bize unutturmayı başarabiliyor.

Ölümlerin üzerinde durmamın sebebi bu kitapta beni çok şaşırtan ve üzen birkaç tanesini daha okumuş olmam. Kimler olduğunu söylemeyeceğim tabii ki. Ama henüz kitabı okumamış olanların kendilerini hazırlamaları açısından bunu belirtme gereği duydum. Beni öyle bir anda yakaladı ki şaşırmaktan öte, şoka girdim.


Yazının bundan sonraki kısmı ilk iki kitabı okumamış - ya da diziyi izlememiş - olanlar için spoiler niteliği taşıyabilir.

Kılıçların Fırtınası, dizide ikinci sezonun sona erdiği yerden, yani Ötekiler / Ak Yürüyenler'in ilerleyişinden başlıyor. Yedi Krallık'a ve yeni ve eski krallarına şöyle bir göz atacak olursak; Joffrey Baratheon, hâlâ Demir Taht'ta oturuyor. Stannis Baratheon, Ejderha Kayası'nda savaştan aldığı yaraları onarmaya çalışıyor. Genç Kurt Robb Stark, Nehirova'da savaş planları yapıyor. Balon Greyjoy kendisinin Kuzeyin Kralı olduğunu iddia ediyor. Ve Daenerys Targaryen üç ejderhasıyla beraber Yedi Krallık'ın diğer ucunu geçiyor.

Bu kitapta yazar her zamanki gibi bir sürü karakterin görüş açısından olayları ele alıyor. Elbette yine yer ve zaman farklılıkları oluyor ama hiçbir şekilde hikayeden kopmuyorsunuz. Serinin bu üçüncü kitabında beni şaşırtan kısım, ikinci kitapta bol bol okuduğumuz Theon Greyjoy'un hiç arz-ı endâm etmemesiydi. Kendisinin ölüp ölmediğini bile bilmiyoruz.

Bunun dışında Tyrion Lannister'in yine baş köşelerden birine oturduğunu görüyoruz. Ki kendisi en sevdiğim karakterlerden biridir. Kral Eli rozetini babasına kaptıran ve savaşı ağır yaralarla tamamlayan Tyrion için her şey eski berbat haline dönmüş durumda. Kızkardeşi Cersei, onun tüm adamlarını göndermiş, elinde ne varsa almış. Üstelik savaşın kazanılmasında büyük rol oynamasına rağmen insanlar onu hâlâ bir cüce, şimdi de yüzü yaralı bir cüce, olarak görmeye devam ediyorlar.

Yine öne çıkan karakterlerden biri Sansa Stark'tı. Her kitapta Sansa'nın bölümlerine okuyoruz fakat bu seferkinde daha fazlaymış gibi geldi bana. Sansa, yaşadığı onca şeyden sonra şarkılar ve şövalyelere âşık o küçük kız değil, evet ama yine de içinde bir yerlerde saflık var. Ailesinin büyük kısmını kaybetmenin acısı yetmezmiş gibi eski nişanlısı Kral Joffrey'nin düğünü yaklaşıyor. Tabii bundan önce Sansa'yı çok daha büyük bir sürpriz bekliyor.

Kitapta yine çok yer ayrılmış bir karakterdi Catelyn Stark. İki oğlunu kaybetmiş, kızlarından uzun süredir haber alamamış dul bir kadın olarak tek dayanağı oğlu Robb Stark. Ama Catelyn, onun için de tehlike çanları çaldığını çok iyi biliyor. Çünkü oğlu tıpkı babası Ned gibi gururlu bir adam ve Yedi Krallık'ta gurur hiçbir zaman takdir görmedi. Kitabın son kısmındaki Catelyn sahnesi son derece şaşırtıcı ve etkileyiciydi.

Kılıçların Fırtınası'nda diğer iki kitapta hiç birebir anlatılmamış Jaime Lannister'a ait de pek çok bölüm vardı. Onu son olarak Tarthlı Brienne'la Kral Toprakları'na yolculuk ederken bırakmıştık. Bu yolculuk Jaime için tahmin edemeyeceği kadar çok şeyi değiştiriyor. Ve bu değişime kendisi de dâhil. Jaime Lannister'a sempati besleyebileceğim aklımın ucundan dâhi geçmezdi ama bir şekilde George R.R. Martin bunu da becerdi.

Bana göre serinin en önemli karakterlerinden Jon Snow (Kar) ilerleyen kitaplarda ne kadar önemli olacağını bu kitapta iyice sergiledi. Gece Nöbetçileri'ni terk edip Yabanılların arasına karışmak zorunda kalan Jon sayesinde, Yabanılları iyice tanıma fırsatı buluyoruz. Sur'un ötesindeki yaşamı tahmin etmek zor. Gözünüzün önünde canlandırmak da öyle.

Ve Daenerys Targaryen... Targaryen Hanesinin son ferdi, Ejderhaların Anası, Dar Deniz'in Khaleesi'si. Seride favori karakterlerim arasında baş köşeyi hiçbir zaman bırakmadı. İlk iki kitaba nazaran, Kılıçların Fırtınası'nda ona daha az yer ayrılmıştı ancak bu kısımlar bile yeterliydi. Dany, küçük yaşına ve çektiği sıkıntılara rağmen ne kadar büyük bir kraliçe olabileceğini her seferinde gösteriyor. Onu diyarın karşı tarafında buluyoruz yine, kendine bir ordu bulmaya çalışırken. Ve Özgür Şehirler'i tek tek dolaşmasını izliyoruz. Yalnız Dany'nin kehanetinde üç ihanet yazılıydı. Biri kanda, biri altında, biri aşkta. Kanda olanını yaşadı, şimdi geriye iki tane kaldı. Bunlardan biri Dany'e pusu kurmuş bekliyor.

Her kitabına yavaş ama içercesine okuduğum Buz ve Ateşin Şarkısı için söylenecek çok şey var. Serinin hız kesmeden, heyecanı iyice tavan yaparak ilerlediğini görmek hem beni heyecanlandırıyor hem de üzüyor. Çünkü dördünce kitap A Feast for Crows hâlâ çeviride. Ve Martin altıncı kitabı yazmakla meşgul. Kendisine uzun ömürler diliyor ve 7 kitap olarak belirlediği seriyi tamamlamadan vefat ederse onu "Ötekiler alsın!" diyorum.

Keyifli okumalar...

Puan: 5


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...