31 Ağustos 2012 Cuma

Yeni Kapak Alarmı!: The Lost Prince

"Onlar'a bakma. Onlar'ı görebildiğini asla belli etme."

Çok yakın bir zamanda bitirdiğim Julie Kagawa'nın The Iron Fey serisinin yan serisi geliyor!  Adı The Iron Fey: Call of the Forgotten olacak serinin ilk kitabı The Lost Prince'in kapağı geçenlerde beğeniye sunuldu.

Yeni seride anlaşılan Fey dünyasına geri dönüyoruz. Ama bu kez Meghan'ın erkek kardeşi Ethan Chase ile beraber. Ve Ethan'ın peşi küçükken gördüğü yaratıklarla belada.

"Benim adım Ethan Chase. Ve ben, on sekizinci yaş günümü göremeyebilirim."

The Iron Fey serisi Pegasus Yayınları'ndan çıkacak, daha önce de söylediğim gibi. Ancak daha ilk seri bile çıkmamışken The Lost Prince'in çıkıp çıkmayacağı hiç bilinmez.

The Lost Prince'in ABD'de beklenen çıkış tarihi: 23 Ekim


Kitap Yorumu: The Iron Knight - Julie Kagawa



Çok garip duygular içindeyim. Koskoca seriyi hunharca okuyup bir hafta gibi bir sürede bitirdim. Bu kadar seveceğimi bilseydim, böyle su gibi bitirir miydim? Evet, bitirirdim. Kimi kandırıyorum. 

İlk başta söyleyeyim, daha önceki yorumlarımdan da anlaşılacağı gibi seriyi genel olarak çok seviyorum. Hattâ büyük hayranı oldum bile diyebilirim. The Iron Fey, masal tadında ama gerektiğinde hırçınlaşıp, vahşileşebilen ya da romantikleşebilen bir kurguya sahip. Yazarın hayalgücü mükemmel. Karakterlere zaten söylenecek söz yok. Hepsine bayılıyorum. Yaratık çeşitliliği desen, her kitapta yeni bir tane karşınıza çıkıyor. 

Ve The Iron Knight... Serinin son kitabı. Duygularımı alt üst eden kitap. Diğer üç kitabın aksine, dördüncü kitapta Ash'in bakış açısından olaylar anlatılmış ve bence bu müthiş olmuş. Onun duygularını okumak farklı, güzel bir deneyimdi. 


30 Ağustos 2012 Perşembe

Kitap Yorumu: The Iron Queen - Julie Kagawa


The Iron Queen, The Iron Fey serisinin üçüncü kitabı.

Bu kadın beni öldürecek! Kesinlikle. Kitap normal ayarında gidiyor gidiyor, son beş altı bölümde öyle şeyler oluyor ki aklım şaşıyor. Bu kadarını hiiiiç ama hiiiiiç beklemiyordum ama. Öldüm öldüm dirildim yahu!



Gelelim kitabın konusuna. Yalnız şimdiden söyleyeyim, yazının buradan sonraki kısmı ilk iki (belki de üçüncü) kitap hakkında az da olsa spoiler içerebilir.

The Iron Daughter'ın sonunda Nevernever'dan sürgün edilen Ash ve Meghan, The Iron Queen'in başında dünyada karşımıza çıkıyorlar. Meghan'ın ailesinin evine doğru gidiyorlar fakat orada onları bir sürpriz bekliyor. Birkaç Iron Fey, Meghan'a pusu kurmuş bekliyor. Saldırıyı sağ salim atlatan çiftimiz doğal olarak Meghan'ın ailesini korumak için onları bir süre daha ziyaret etmemeye karar veriyorlar. Bu yüzden Sürgün Kraliçe Leanansidhe'nin onlar için en iyi seçenek olduğuna karar veriyorlar. Tabii oraya gitmeden önce Meghan'ın yapmak istediği bir şey var. Sonunda, onu büyüten insan babasını hatırlayan Meghan, kahinle bir anlaşma daha yapmaya gidiyor.

28 Ağustos 2012 Salı

Kitap Yorumu: The Iron Daughter - Julie Kagawa


The Iron Fey serisinin ikinci kitabı The Iron Daughter su gibi akıp giden kitaplardan. İlk kitaptan sonra, beni çokça umutlandıran seri, ikinci kitabıyla hiç hayalkırıklığına uğratmadı. Sıkmadan kendini okuttu, her daim heyecanı zirvede tuttu, üstüne bir de duygusallık ekledi; böylece en iyi tarifi tutturmuş oldu.

Ah, ne kitaptı ama!

Son bölümde neredeyse ağlayacaktım. ASH!

İlk kitapta Meghan'ın Ash'le Winter Court'a dönmesi yönünde yaptığı anlaşmayı uygulamak için çiftimiz Kraliçe Mab'e doğru yolculuğa çıkıyorlar. Lâkin, her ne kadar bazen duyguları onu ele geçirse de Ash, Meghan'dan uzak durmaya çalışıyor. Bizim duygusal kız, bundan bir hayli etkileniyor, bol bol gözyaşı döküyor tabii. Meghan'ın Winter Court'ta tutsak olduğu süre boyunca Ash onun gözüne görünmemeye, hattâ çok ters davranmaya devam ediyor. Fakat mevsimlerin değişimi yaklaşıyor ve pek yakında Scepter of Seasons, yani Mevsimler Asası, Unseelie sarayına geçecek. Bu da bir kutlamanın yolda olduğuna delalet ediyor.

26 Ağustos 2012 Pazar

Kitap Kapağı Koleksiyonumdan Seçmeler


Bir Alıntı

"... hayatlarını son derece çekilmez bulan insanlar her zaman vardır, ve yapacakları en iyi şeyin başka bir varoluş düzlemine geçişlerini hızlandırmak olduğuna inanırlar."
"Kendilerini öldürürler mi demek istiyorsun?" dedi Bod. Yaklaşık sekiz yaşındaydı, saf ve meraklıydı, ama aptal değildi.
"Evet."
"İşe yarıyor mu? Öldüklerinde daha mı mutlular?"
"Bazen. Ama çoğunlukla, hayır. Bu başka bir yere gidip orada yaşarlarsa mutlu olacaklarına inanan, ama işlerin öyle yürümediğini gören insanların durumuna benzer. Nereye gidersen git, kendini de yanında götürürsün. Ne demek istediğimi anladın mı?"
"Birazcık," dedi Bod.

-Neil Gaiman, Mezarlık Kitabı


The Graveyard Book - Silas by Zanten


Kitap Yorumu: Kara Yürek - Holly Black


Kara Yürek, Lanet İşleyiciler serisinin son kitabı. Bu serinin yeri o kadar ayrıdır bende ki anlatamam. İlk kitap Beyaz Kedi'yi okuduğumda çok mu sevdiğime yoksa bir şeyleri garip mi bulduğuma karar verememiştim. Sonra ikinci kitap Kırmızı Eldiven'i okuduğumda kesinlikle Lanet İşleyiciler'e bayıldığımın farkında varmıştım. Şimdi seriyi bitirmenin mutluluğunu ve hüznünü aynı anda yaşıyorum. Bayağı benimsemişim.

Aslında Kara Yürek, dolayısıyla Lanet İşleyiciler için söylenecek çok şey var. Birkaç maddeye sığdırmak istersem:

24 Ağustos 2012 Cuma

Kitap Yorumu: The Iron King - Julie Kagawa


The Iron Fey serisi uzun zamandır okumak istediğim kitapların başında geliyordu. İngilizce kitap okuma yeteneğimi geliştirdiğim bu yaza okumak ancak kısmet oldu. Seri, Peri yani Fey ırkını ele alıyor.

Romanın baş karakteri Meghan Chase adından on altı yaşında bir genç kız. On altı yaşındaki roman karakterlerine herkesin artık şüpheli gözle baktığının ben de farkındayım. Genç yetişkin romanlarının çoğunda kullanılan ve genellikle fena ergenlik kaprislerini bünyesinde barındıran bir dönem çünkü. Meghan'ın da o tipik liseli kız karakterinde olacağını düşünmüştüm. Kitabın ilk sayfalarında beni şaşırtmadı. Liseye gidiyordu ancak "taşralı" olarak anılıyordu. Pek arkadaşı yoktu. Sadece Robbie isimli çocukluk arkadaşı vardı. Ancak kitap ilerledikçe Meghan'ın aslında öylesine bir karakter olmadığını, son derece zeki olduğunu anladım ki bu beni çok mutlu etti.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Çıksa da Okusak! #2

Eh, bir Kitap Hayvanı için okunacak kitap asla bitmez! Daha önceki Çıksa da Okusak yazımın devamının gelmesi kaçınılmazdı bu yüzden. Ve işte yine huzurlarınızdayım...

İlk Çıksa da Okusak yazım burada.

Çıkmasını beklediğim kitapların Türkçe ya da İngilizce edisyonlarının kapak görsellerine ve varsa çıkış tarihlerine bir daha göz gezdirelim!







17 Ağustos 2012 Cuma

Kitap Yorumu: Sweet Evil - Wendy Higgins


Bu kitap için çok karışık duygular beslemekteyim. Öncelikle melek-şeytan temalı ama bu türdeki diğer kitaplardan oldukça farklı olduğunu belirtmeliyim. Başta fazla tipik gelmişti ama olayların iyice içine girince beni de içine çekti. Gözümü kırpmadan okudum. Kitabın ilk yarısını okuduktan sonra kendi kendime "bir 3'lük kitap daha" demiştim ama sonları beni çok şaşırttı. Şimdi elim 3 vermeye gitmiyor.

Anna Whitt on altı yaşında, sıradan bir lise öğrencisi. Derslerinde iyi, sosyal hayatı pek yok, tek arkadaşı Jay adında bir oğlan. Anna'nın tuhaf bir yanı da var; o auraları görebiliyor. Bir gün Jay'in en sevdiği grubun konserine gittiklerinde Anna grubun batericisini görüyor. Kaiden Rowe. Kahverengi saçlı, mavi gözlü, karanlık, gizemli ve tehlikeli görünüşlü. Şimdiye kadar hep iyi bir kız olmuş olan Anna, Kaidan'ı gördükten sonra kızlar tuvaletinde sırf hakkında konuşuyorlar diye Kaidan'la ilgili bir yalan söylüyor. Konserden sonra sahne arkasında karşılaşıyorlar ve Kaidan onu garip sorulara boğuyor. Bu sırada Anna yeteneklerinin auralarla sınırlı olmadığını, sesleri ve kokuları da çok iyi duyabildiğini fark ediyor.

Sonunda "Uyumsuz"!

Çok severek okuduğum Veronica Roth'un Divergent, Türkçeleştirilmiş versiyonuyla Uyumsuz, serisinin ilk kitabı sonunda çıkıyor!

Blogumu takip edenler orijinal dilinde okuduğum serinin ilk iki kitabının yorumlarına rastlamışlardır. Genç yetişkin distopya türündeki en başarılı kitaplardan biri bence.

Ve işte karşınızda Türkçe edisyonuyla Divergent!

Yalnız merak edenler 3 Eylül'e kadar beklemek zorundalar, çünkü ön sipariş bu güne alınmış.



Yayınevi: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 516
Çevirmen: Uğur Mehter
Etiket Fiyatı: 24 TL


Tanıtım:

Beatrice Prior'ın Chicago'sunda toplum, her biri belli bir erdemi yaşatmaya adanmış beş topluluğa bölünmüş durumda. Dürüstlük, Fedakarlık, Cesurluk, Dostluk ve Bilgelik.

Her yıl, belli bir günde bütün on altı yaşındakiler, hayatlarının geri kalanında birlikte yaşayacakları grubu seçmek zorunda.

Beatrice, hem ailesiyle kalmak, hem de kendi benliğini bulmak istiyor ama ikisini birden seçemez.

Bu nedenle kendisi dahil, herkesi şaşırtan bir seçim yapıyor.

Genç yazar Veronica Roth heyecanlı seçimler, kalp kıran ihanetler, kan donduran sonuçlar ve beklenmedik aşklarla dolu karanlık bir geleceği anlatan gerilim serisinin ilk kitabıyla edebiyat sahnesine çıkıyor!


5 yıldızlı Uyumsuz / Divergent yorumuma buradan; serinin ikinci kitabı Insurgent yorumuma ise buradan ulaşabilirsiniz.

Tris ve Four ile tanışmaya hazır olun!

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Kitap Yorumu: Delirium - Lauren Oliver


Bu kitabı sevmeyi çok istedim. Öyle böyle değil yani. Konu güzel, puanlar güzel, yorumlar güzel; ama bir şeyler eksik. Kendini sardıramadı bir türlü. Kurgunun içine giremedim. İlk yarısını okurken zorlandım, öyle ki az kalsın isyan edip bırakacaktım. Çok yavaş ilerliyordu. Neyse ki son birkaç bölüm güzeldi. Özellikle son bölüm bol heyecanlıydı. Ama sadece bir bölümlük heyecan kitabı kurtarmaya yetmedi. Sadece seriye devam etme kararı almamı sağladı. 

Delirium'da aşk tehlikeli bir hastalık. Hattâ adına artık amor deliria nervosa diyorlar. Uygun koşullara ulaşan her kişi bu hastalığın tedavisini almak zorunda. Böylece hayatın geri kalanı boyunca, ölüme bile sürükleyen bu ölümcül hastalıktan uzak durabilecek. Mantık çerçevesinde ailesini kurup, günlük işlerine devam edebilecek.

Lena Haloway, tedaviyi alacağı günü iple çekiyor. Bir an önce deliria olma ihtimalinden kurtulup, sıradan yaşamına başlamak istiyor. Ama tedavisine hâlâ doksan beş gün var. Lena, teyzesi ve teyzesinin ailesi ile beraber yaşıyor. Babası, Lena çok küçükken ölmüş, annesi ise kızın gözlerinin önünde intihar etmiş. Lena'nın tedavi olmayı sabırsızlıkla beklemesinin nedenlerinden biri de bu zaten. 

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Kitap Yorumu: The Golden Lily - Richelle Mead



Böyle sonlar yasaklanmalı! Yooo, olamaz! Olmamalı... 

Sonuyla beni bunalıma sokan bir kitap oldu The Golden Lily. Bloodlines yani Kanbağı serisinin ikinci kitabı Temmuz'da yurtdışında çıkmıştı, Türkçe edisyonu ise hâlâ hazırlanıyor. Tabii ben bu seriyi orijinal dilinde takip ediyorum. İyi ki de öyle yapıyorum; yoksa çıkmasını bekleyene kadar fena olurdum.

Her neyse, The Golden Lily Sydney'in Simyacılar tarafından çağrılmasıyla başlıyor. Ona bir tür hapishaneye nakledilen Keith ile ilgili sorular soruluyor. Keith'in insanlara vampir kanıyla yapılmış Simyacılar'ınkine benzer dövmeler satmasının arkasında vampirlere duyduğu yakınlık var mı diye soruyorlar. Sydney, dürüstçe öyle bir şey olmadığını söylüyor. Ama aslında bu konuda ikileme düşen kendisi elbette. Jill, Eddie, gruba yeni katılan Angeline ve Adrian'la olan yakınlığı ve hepsine duyduğu hisler Sydney'in iyice kafasını karıştırmış durumda. Bir Simyacı olarak Moroi ve dampirlerden nefret ederek yetiştirildiği için bir yandan onlara değer verirken, Simyacı yanı bunu her halükarda reddediyor.

Sydney, Amberwood lisesine devam etmekte ama bu kez kendi odası var. Yaptığı başarılı işler doğrultusunda Simyacıların güveniyle beraber, özel odasını da kazanmış. Angeline, Jill'in yeni oda arkadaşı. Ve Jill cephesinde de işler bir hayli karışık. Jill, Micah'la yakınlaşırken; ona âşık olan Eddie ise uzaktan izlemekten başka bir şey yapamıyor. Eddie'nin durumumu da beni pek üzüyor açıkçası. Üstelik Angeline de Eddie'yi etkilemekle uğraşıyor gibi duruyor.

Kitap Fragmanı: Partials

İkinci "günün kitap fragmanı" yazımla yeniden karşınızdayım!

Bu kez kitabımız Dan Wells'in yazdığı Partials. Yine bir distopya romanı. ABD'de  Harper Teen etiketiyle yayınlanmış.

Kitabın konusu şöyle; Partiallarla - yani insana benzeyen ama insan yapımı organik varlıklarla - yapılan savaş sonunda dünyadaki insan nüfusu azalmıştır. Pek çok insan silah olarak kullanılan virüslerden etkilenmiştir, bağışıklığı olup sağ kalanlar ise Long Island isimli bir bölgede toplanmışlardır. Partialların üzerlerindeki tehdidi hâlâ devam etmektedir ama ondan da kötüsü, uzun zamandır hastalığa bağışıklığı olan bir bebek bile doğmamıştır. Kira Walker'ın en yakın arkadaşı ise hamiledir ve Kira buna bir çözüm bulmaya kararlıdır.

Hem konusu hem de fragmanıyla ilgimi çeken Partials çoktan okunacaklar listemde yerini aldı bile.


12 Ağustos 2012 Pazar

Kitap Yorumu: Bana Dokunma - Tahereh Mafi



Bana Dokunma'nın yazılış tarzı gerçekten ilginç. Her şeyden önce böyle orijinal bir tarzı yakaladığı için yazarın önünde şapka çıkarıyor, hatta eğiliyorum. Kitap, genel hatlarıyla da güzeldi. Sıkmadan okuttu kendini. Sonlara doğru X-Men havası sezmeye başlamış olsam da kesinlikle rahatsız etmedi.

Juliette dokunuşuyla insanları öldürebilme kabiliyetine sahip olduğu için tımarhaneye kapatılmıştır. Ailesi de dahil herkes onu dışlamıştır. Çok uzun zamandır bir hücreye tıkılmış vaziyettedir. Bir gün yanına bir hücre arkadaşı verilir. Hücre arkadaşı erkektir. Juliette, ilk başlarda ondan ölümüne korksa da varlığına alışmaya başlar. Hücre arkadaşı, yani Adam, onun çocukluktan tanıdığı biridir aslında. Ancak Adam’ın onu hatırlamadığından emindir. 

Juliette yine bir gün hücresinden neredeyse sürüklenerek dışarı çıkarılır ve bulunduğu yerin otoritesi gibi görülen Warner isimli birinin yanına götürülür. Warner, onun yeteneğinin farkındadır, hattâ onu kendi lehinde kullanmak istiyordur. 

Bana Dokunma'nın distopik dünyasında Yeniden Kuruluş isimli örgüt, dünyayı daha iyi bir hale getirmek için tüm kontrolü eline almış fakat çok daha kötülerine sebep olmuş. Eski dünya yerini çok daha berbat bir yere bırakmış.

10 Ağustos 2012 Cuma

Kitap Yorumu: Kanbağı - Richelle Mead



Ahh, benim zavallı Moroi'm! 

Büyük bir Adrian fanı olduğumu bilmeyen yoktur. Vampir Akademisi'ni okurken bile her daim onun tarafını tutmuştum. Sırf sonunu bildiğim Son Fedakarlık'ı 2 yıla yakın bekletmiştim. Sevdiğim karakterlerin acı çekmesine hiçbir zaman dayanamadım, dayanamam. Biraz fazla hassasım bu konuda. Kanbağı'nın çıkacağını ve Sydney'in bakış açısıyla anlatacağını öğrendiğimde hiç umurumda olmadığını itiraf etmeliyim. Evet, Simyacıların dünyası bir hayli ilginç ama yine de beni çeken bir şey yoktu. Ama kapak görseli yayınlanıp, Sydney'in yanındakinin Adrian olduğunu öğrendiğimde kitaba bir şans vermeye karar verdim. Tabii bunun için önce Vampir Akademisi'nin son kitabını bitirmem gerekiyordur. Onu da geçtiğimiz günlerde (bol acı çekerek) hallettim. Ve işte Kanbağı'nın sırası geldi de geçti bile!

Öncelikle söylemeyim ki bu seri ilkinden farklı olacak gibi duruyor. Orijinal Vampir Akademisi serisinin bittiği yerden yaklaşık bir ay sonra başlıyor. Ve daha önce de belirttiğim gibi bu sefer hikayeyi bize Simyacı Sydney Sage anlatıyor. Sydney'i ilk seriden hatırlayacaksınız. Rose'un hapishaneden kaçışında büyük rol oynamıştı. İlk ortaya çıktığında ona pek ısınamamış olsam da Kanbağı'nı okudukça yavaş yavaş Sydney'i de benimsemeye başladım.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Kitap Yorumu: Melez - Jennifer L. Armentrout


Alex'e merhaba deyin! Tam adıyla Alexandria. Ama isminin kısa versiyonunu kullanmayı tercih ediyor. Alex, bir Melez. Evet, o Yunan Tanrılarının soyundan geliyor. Yani Hematoi ırkından. İki Hematoi'nin çocuğuna Safkan, Hematoi'yle bir insanın çocuğuna ise Melez deniyor. Alex'in annesi de bir Safkan, elbette bu durumda babası insan oluyor. Ama babasıyla hiç tanışmamış.

Alex, on dört yaşındayken annesi tarafından zorla denebilecek bir şekilde Akit'ten alınarak insan dünyasına karışmış. Akit, Safkanlar ve Melezler'in beraber eğitim gördüğü, dış dünyadan soyutlanmış bir adada yer alan bir tür okul. Burada Melezler, ya Safkanlar'ı korumak için Muhafız olarak yetiştiriliyor ya da iblisleri öldürmek üzere Avcı oluyor.

Üç yıl boyunca annesiyle beraber geçmişinden uzak yaşayan Alex'le bir iblis kovalamacası sırasında ilk kez karşılaşıyoruz. İblisler, Melez ve Safkanlar'ın kanlarında bulunan, Safkanlar'da daha çok olan, "eter" adlı maddeyi içerek beslenen şeytani yaratıklar. Bir İblis, yine bir Safkan'ın dönüştürülmesi sonucu oluşuyor. Annesi bu İblisler tarafından gözleri önünde öldürüldükten sonra Alex, tüm gücüyle yaratıklarla dövüşmeye devam ediyor. Elbette onun da bir sınırı var, Akit'te eğitim görmüş olmasına karşın üç yıl boyunca bu eğitimden uzak kalınca onların tamamen hakkından gelmesi imkansız. Tam bu sırada imdadına Aiden yetişiyor. Alex'in Akit'ten tanıdığı, siyah saçlı, gri gözlü ve yakışıklı Aiden onu kurtarıp okula geri götürüyor.

5 Ağustos 2012 Pazar

Bir Alıntı

"Armağanlar dolandırıcılık ustası için çok yararlı şeylerdir. Armağanlar bir gebe kalma duygusu, borcunu ödeyip kurtulmak için bir rahatsızlık yaratır. Çoğu insan o kadar istekli olur ki kurtulmak için fazla fazla öder. Doğaçlama usulüyle verilmiş bir kupa kahve bazen kişinin umurunda bile olmayan dinsel bir vaazı oturup dinlemesini sağlar. Solmuş birkaç çiçekten oluşan zavallı bir hediye bile, alan kişilerin hoşlanmadıkları bir yere yardım yapmalarını sağlar. Hediyeler öyle büyük bir yüktür ki hediyenin kendini atmak bile yarattığı borcu kapatmaya yetmez. Kahveden nefret etseniz ya da çiçek istemeseniz bile bir kere aldınız mı geriye de bir şeyler vermek istersiniz. En önemlisi o gebelikten kurtulmak istersiniz."


-Kırmızı Eldiven, Holly Black


Çıksa da Okusak!

Son yıllarda, bilindiği gibi, seri kitaplar son derece ön planda. Özellikle fantastik ve genç yetişkin türlerindeki artış tüm dünyada hissedilmekte. Ben de bu furyadan nasibini alanlardan biriyim elbette. Takip ettiğim pek çok seri var.

Bu köşeyi Türkçe ya da İngilizce edisyonunun yayınlanmasını iple çektiğim kitaplara ayırdım.

Hadi Darkshadow'un "çıksa da okusak" köşesine bir göz atalım!








4 Ağustos 2012 Cumartesi

Kitap Yorumu: En Karanlık Gece - Gena Showalter



Gena Showalter müthiş bir kitap yazmış!

Hakikaten kurgu, karakterler muhteşemdi. Sonunun nasıl olacağını biliyorum derken aniden olayların gidişatına şaşırıp kalabiliyordunuz.  İçinde Yunan Mitolojisi barındıran, yetişkinlere yönelik fantastik bir roman En Karanlık Gece.

Karanlığın Efendileri, Tanrılar tarafından yaratılmıştır. Yüzyıllar önce dimOuniak isimli içinde en beter iblisleri barındıran kutuyu korumakla görevliyken kutunun açılmasını, böylece iblislerin serbest kalmasını sağladıkları için lanetlenmişlerdir. Her birinin içine iblislerden biri yerleştirilmiştir. Maddox'a Şiddet iblisi, Lucien'e Ölüm, Reyes'e Acı, Aeron'a Gazap, Torin'e Hastalık ve Paris'e Şehvet... Tanrıların gazabı bununla da kalmamış kutuyu korumak için görevlendirilen Pandora'yı öldürdüğü için Maddox'a bir lanet daha verilmiştir; her gece aynen Pandora'nın öldüğü biçimde ölüp, sabah yeniden hayata dönmek zorundadır. Altı kere bıçaklanarak ve acı içinde...

Lords of the Underworld (Türkçe adıyla Karanlığın Efendileri) Budapeşte'de her şeyden uzakta bir kalede yaşamlarını sürdürürken onları öldürmek isteyen Avcıların kalelerine yaklaştığını fark ederler. Avcıların büyük ihtimalle yem olarak kullanılacak bir kadın gönderdikleri fikrine kapılırlar. Maddox, kadını bulmak ve gerekirse öldürmek için ormana gittiğinde kız, ona yanında kalması gerektiğini söyler. Kız, yani Ashlyn, çocukluğundan beri kafasının içinde sesler duyuyordur ama mecazi anlamda değil. Ancak Maddox'la karşılaştığında tüm sesler susmuştur. Zaten Budapeşte'ye sesleri susturabilecek paranormal bir yaratık aramaya gelen Ashlyn minnetle Maddox'a tutunur.

Maddox dışındaki "Lordlar" da birbirinden farklı ve enteresandı. Özellikle Reyes'in hikayesini okumak için can atıyorum. Kendisine acı vermekten zevk alan Reyes, bakalım Danika'yla ne yapacak. 

Maddox'un içinde Şiddet iblisini Ashlyn için bastırmaya çalışması ve giderek kadına bağlanması çok hoştu. Ashlyn'in kitabın sonlarına doğru yaptığı fedakarlık ise akıllara durgunluk verir cinstendi.

Kısacası son derece etkileyici ve akıcı bir kitap. "Ee, o zaman niye 4 puan verdin?" diye soracak olursanız; diğer kitaplarda Gena'nın çok daha muhteşem şeyler yapacağını öngördüğümden verdim. Buna 5 verirsem, daha iyilerine ne veririm o zaman diye düşündüm. :D

Okuyunuz, okutunuz efendim...

Puan: 4


Ne Okusam, Ne Okusam?


Melez - Jennifer L. Armentrout
DEX Kitap / 340 sayfa
20 TL



Tanıtım:
Sevdiğini öldürebilir misin?

Hematoi ırkı, tanrılarla yaratıkların soyu. İki Hematoi çocuğu Safkan sayılıyor ve tanrısal güçlere sahip oluyor. Hematoilerle ölümlülerin çocukları olan Melezlerde ise bu güçler yok. Bu melezlerin sadece iki seçeneği var: eğitimli birer Avcı olup iblis avlayabilir ya da Safkanların evlerinde kölelik yapabilirler.

Bir Melez olan Alexandria, yaşamını tuvalet temizleye
rek geçirmek yerine tehlikeye atmaya razı ama bunu da yüzüne gözüne bulaştırabilir. Avcılık öğrencilerinin uyması gereken belli kurallar var. Alex’in bu kuralların hepsiyle başı dertte ama en fazla birinci kural onun için büyük sorun:

Safkanlarla Melezler arasında ilişki yasak.

Ne yazık ki Alex, Safkan Aiden’e çok fena âşık. Ancak bu aşk onun tek büyük sorunu değil; daha büyük bir sorun, okuldan mezun olana kadar hayatta kalmak ve bir Avcı olmak. Görevinde başarısızlığa uğrarsa ölümden ya da kölelikten de kötü bir son onu bekliyor: bir iblise dönüşmek ve Aiden’ın avı olmak.

Daha korkunç bir şey düşünülebilir mi?

Melez, Yunan Mitolojisine bambaşka bir bakış açısı kazandırıp dünyada büyük yankı uyandıran Melez Sözleşmeleri serisinin ilk kitabıdır.



Başlayanlar - Lissa Price
DEX Kitap / 348 sayfa
19 TL                                                                                       

Tanıtım:                                                                                                                
Bedenine sahip çık!

Biyolojik Savaş, orta yaşlı insanları yeryüzünden sildi. Geriye sadece çocuklar, gençler ve yaşlılar kaldı. Yaşlılar, yani Sonlayanlar, hayatlarına devam ediyorlar. Paraları ve işleri var, üstelik gelişen tıp ömürlerini de uzattı. Esas sorun ise gençler, yani Başlayanlar. Tümünün anne babası öldü, sokakta kaldılar, beş paraları yok ve açlar. Hayatta kalabilmek için her şeyi ya
pmaya hazırlar.

Callie’nin tek umudu ise Taze Hedefler: bir beden bankası. Burası, gençliklerini yeniden yaşamak isteyen Sonlayanlar’a, üstün bir teknolojiyle geliştirilen bir sistem sayesinde genç bir beden veriyor. Başlayanlar’ın bedenlerini kiralayıp yaşlı vücutlarıyla yapamadıkları her şeyi yapıyorlar. Kiralanan genç bedene ne olduğu ise kimsenin umurunda değil.

Callie de bedenini kiraya veriyor çünkü paraya ihtiyacı var, hasta kardeşine bakabilmek ve yaşamını devam ettirebilmek için.

Ancak bir sorun çıkıyor. Kiracı, Callie’nin bedenini bir cinayet işlemek için kullanmanın peşinde. Callie sistemde çıkan bir hata sonucu birden kendi bedeninde uyanıyor ama kiracısı hala sisteme bağlı. Şimdi tek bedenin içinde iki kişi var, bir de önlenmesi gereken bir cinayet.
Başlayanlar, uzak bir gelecekte, çıldırmış bir dünyada zorlu bir yaşam mücadelesi. Bu soluk soluğa macera ve gizem dolu kurgu, bilimkurgu ve distopya sevenlerin hafızasına kazınacak.


Ejderin Aşkı - G.A. Aiken
Ephesus Yayınları / 391 sayfa
18 TL

Tanıtım:
İnsana dönüşebilen ejderhaların tutkulu aşk oyunlarıyla alev alacaksınız.

Kalbi bir ejderhaya, şehvetiyse kibirli bir şövalyeye aitti.

Bir gün bunların bir araya gelebileceğini kim hayal edebilirdi ki?

Despot ağabeyini öldürmenin peşindeki Kanlı Annwyl, kaderin onu sürüklediği olayların ortasında aşkı ve tutkuyu keşfediyor.

Kanlı Annwyl gibi bir lakaba sahip olmak, kadın bir savaşçı için de olsa, hiç kolay değildir. Erkekler ya korkuyla titrer ya da saygıyla selam verir.

Ama arada sırada bir erkekle, Yok edici Feraghus'la konuşabildiği gibi konuşabilmeyi arzulamaktadır.

Fakat ne yazık ki Fearghus bir ejderhadır. Büyük, pullu ve ölümcül.

Fearghus'un onu savaş için eğitmek üzere ayarladığı sert, küstah şövalyeye karşı uyanan duygularından çok farklı bir şekilde, Annwyl onunla kendini güvende hisseder. Günlerini onu vahşi, kuvvetli bir arzuyla dolduran adamla dövüşerek, gecelerini ise bir köyü sadece nefesiyle yıkabilecek sihirli bir varlıkla geçirerek harcayan Annwyl, hayatın daha da garipleşemeyeceğinden emindir.

Ama yanılıyordur... 



Bana Dokunma - Taferah Mafi
DEX Kitap / 332 sayfa
20 TL

Tanıtım:
Dokunuşum ölümcül. Dokunuşum güç.

Juliette tam 264 gündür kimseye dokunmadı.

En son birine dokunması bir kazaydı. Ama Yeniden Kuruluş onu cinayetten içeri tıktı. Juliette’in dokunuşunun neden bu kadar ölümcül olduğunu kimse bilmiyor. Kimseye bir zarar vermediği sürece bu durum kimsenin de umurunda değil çünkü dünya zaten perişan durumda. Her gün yeni bir hastalık ortaya çıkıyor, gıda sıkıntısı had safhada, gökyüzünde tek bir kuş kalmadı ve bulutlar garip bir renkte.

Yeniden Kuruluş, yeni düzenin tek çare olduğunu iddia ettiği için Juliette’i bir hücreye kapattı. Hayatta kalan bir avuç insan ise savaş naraları atıyor. İşte bu yüzden Yeniden Kuruluş fikir değiştirmek üzere. Juliette onlar için mükemmel bir silah olabilir. Juliette, yeni düzenin tek silahı olabilir.

Juliette karar aşamasında. Ya bir silah olacak. Ya da bir asi.

Tahereh Mafi, Bana Dokunma’da yürek burkan bir romantizmle distopya türünü bir araya getiriyor. Juliette’in iç dünyasını yenilikçi bir üslupla metnine yansıtan yazar, okurları Juliette’in zihninin içine davet ediyor.




Sapphique - Catherine Fisher
Pegasus Yayınları / 432 sayfa
24 TL

Tanıtım:
Kalbin kilidini hangi anahtar açar?
Finn canlı Hapishane'den, korkunç Incarceron'dan kaçtı; ama orayı hatırladıkça acı çekiyor çünkü kardeşi Keiro hâlâ içeride.

Claudia, Finn'in Kral olmasında ısrarlı, oysa Finn kendi kimliğinden bile şüphe ediyor.

Deli büyücü Rix, Hapishane'nin şimdiye kadar sevdiği tek insan olan Sapphique'in Eldiven'ini gerçekten buldu mu?

Keiro, Eldiven'i çalarsa dünya yıkıma mı sürüklenecek?

Biri içeride, diğeri dışarıda.

İkisi de özgürlük arayışında.

Sapphique gibi.




2 Ağustos 2012 Perşembe

Kitap Yorumu: Matched - Ally Condie



Cassia'nın dünyasında her şeye Society (bir tür otorite kurumu) karar veriyor. Ne yiyeceğine, nerede çalışacağına, ne giyeceğine, kiminle evleneceğine; hattâ ne zaman öleceğine bile.

Ally Condie'nin Matched üçlemesi genç yetişkin / distopya türünün en güzel örneklerinden biri. Öncelikle aksiyon bakımından - en azından ilk kitapta - zayıf olduğunu söylemeliyim. Fakat ben çok da aksiyon seven bir tip değilim. Daha çok kitabın verdiği mesaja ve işlediği duygulara odaklanırım. Matched, bu ikisini bana çok iyi yansıttığı için kitaba karşı negatif olmam imkânsız.

Son zamanlarda kitaplarıma, pek çok okur gibi, en çok gece uyumadan önce vakit ayırır oldum. Bunu belirtmemin nedeni: Eğer bir kitabı uykuya dalana kadar düşünüyor ve uyanır uyanmaz devam etmek için elime alıyor isem o kitap beni etkilemiş demektir. Yani gerçekten iyi bir kitaptır o. Matched'da bu tür kitaplardan biriydi. Hattâ iki buçuk güne yakın bir zamanda bitirdim. (ki bunu her gün 6 bölümlük dizi izlerken yaptım.) Bitirir bitirmez ise daha fazla olmasını diledim.

Cassia Reyes; on yedi yaşına yeni basmış, ailesiyle birlikte yaşayan, bir erkek kardeşi olan, toplumun sıradan üyelerinden biri. Her gün İkinci Okul dedikleri ve kendi yaşındakilerin gitmek zorunda olduğu okula gidiyor, bununla beraber geleceği için artı bir işte çalışmak ve Society'nin onun için sunacağı aktivitelerden birine katılmak zorunda. Sanırım bu kısımda Cassia'nın uymakla yükümlü olduğu düzeni biraz daha açmakta yarar var.

Ally Condie'nin yarattığı distopik dünya gerçekten katı kurallar içeriyor. Başta da bahsettiğim gibi günlük hayatta dahi yapılan her şeye Society karar veriyor. İnsanlar bu kurallara uymak zorundalar, yoksa Aberration adı verilen, toplumun daha alt bir sınıfına düşürülüyorlar.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...