23 Eylül 2012 Pazar

Kitap Yorumu: On Dublin Street - Samantha Young


Ahh, böyle güzel kitaplar okuyunca çok mutlu oluyorum! Ayrıca kitabın kapağına her bakışımda bitiyorum. Çok sevdiğim dijital artistlerden Phatpuppy'nin eseri.

Önce yazarı bir tanıyalım: Samantha Young, ülkemizde yeni rafları dolduran Kan Günlükleri serisinin (ilk kitabı Kutsanmış Kan) ve The Tale of Lunarmorte, Fire Spirits gibi ünlü fantastik young adult (genç yetişkin) serilerinin yazarı. On Dublin Street, Samantha Young'un ilk fantastik olmayan ve yetişkinlere yönelik romanı. Kendisi İskoç asıllı ve kitabın da geçtiği Edinburgh'da yaşamış. Yani benim de ilk başta adındaki Dublin'den dolayı zannettiğim gibi, kitap İrlanda'da geçmiyor. Dublin Street, kahramanlarımızın yaşadığı İskoçya'nın Edinburgh şehrindeki bir sokak.

On Dublin Street, Jocelyn Butler'ın bakış açısıyla anlatılıyor. Jocelyn - daha çok tercih ettiği adıyla Joss - geçmişi yüzünden kendini insanlardan uzak tutmaya kararlı genç bir kadın. On dört yaşındayken ailesini trafik kazasında kaybetmiş. Bu yüzden hâlâ onları düşündüğü zaman fenalaşıyor, hattâ nöbet geçiriyor. Anlayacağınız, pek çok romans kitabında olanın tersine, On Dublin Street'te erkek değil kadın karakter sorunlu.


Amerika'da doğup büyümüş olan Jocelyn, üniversitenin ardından kendine yeni bir ev arıyor. En büyük adayı ise Dublin Street'teki son derece lüks apartman dairesi. Eve ilk kez göz atmaya giderken, bir yabancıyla aynı taksiyi paylaşmak zorunda kalıyor. Bu yabancı ilk görüşte Jocelyn'i şöyle alıcı bir gözle süzen ve çapkın bakışlar atmaya çekinmeyen, koyu renk saçlı, mavi gözlü, son derece çekici bir genç erkek. Bu yabancıyla karşılaşmasından ve zorunlu konuşmasından pek hoşnut olmayan Jocelyn'in onu yeniden görmesi yeni evine taşınmasından birkaç gün sonra gerçekleşiyor.

Braden - taksideki yabancı - Jocelyn'in ev arkadaşı Ellie'nin ağabeyi. Ve ikilinin ikinci karşılaşmaları bir hayli tuhaf koşullarda mümkün oluyor. Jocelyn banyodan yeni çıkmış vaziyette evde çırılçıplak gezerken! Bir kız arkadaşı olmasını söylemesine rağmen Braden, her sağlıklı erkeğin yapacağı gibi, bu görüntüden memnun kaldığını yaramaz bir dille ifade ediyor. Braden ve Jocelyn arasındaki çekim bu dakikadan itibaren azalmak şöyle dursun, git gide tavan yapıyor.

Ancak şöyle bir sorun var: Jocelyn kesinlikle bir erkek arkadaş istemiyor! Jocelyn, seveceği ve kaybedeceği yeni birini hayatında istemiyor. Tabii her şey onun isteğinin tersi yönde oluyor. Ev arkadaşı Ellie'nin dostluğuna iyice alışıyor. Buna bir de Braden'a duyduğu vahşi çekim eklenince Jocelyn için işler iyice zorlaşıyor.

On Dublin Street'in sevdiğim yanlarından biri çiftimiz arasındaki eğlenceli diyaloglar oldu. Ve inanın bana, bir romans kitabının beni sarması için bu diyaloglar çok çok önemli. Bunun yanında başka bir etken var ki tek sözcükten oluşuyor: Braden. Adama bayıldım yahu! Bir kere haylaz, hafif bir kendini beğenmişlik var, kesinlikle seksi, insanın içine işlemeyi çok iyi biliyor ve sahiplenici. Ama bu sahiplenicilik abartılı boyutlarda değil de, gayet dozunda, sevdiğim kıvamda. Jocelyn'i sürekli sıkıştırmıyor. Ayrıca, son dönemlerde okuduğum erkek karakterlerde en fazla aradığım özelliğe sahip; kolay vazgeçmiyor.

Şimdi Jocelyn'in pabucunu da hemen dama atmamak lazım. Onu da sevdim. Saf bir kız değil, ne olduğunu, ne istediğini iyi biliyor. Ama biraz fazla inatçı. Bir de geçmişindeki kırıklıkları onaramıyor bir türlü. Arada panik ataklar geçiriyor, kitap boyunca duygusuz kalmak için elinden geleni yapıyor.

Çılgın bir romantik kitap fanı değilim, fakat On Dublin Street bana istediğim her şeyi verdi. Tek eksisi kurgusunun şaşırtmıyor olmasıydı. Ki o da diğer artılarıyla gözümün önünden hemencecik kayboluveriyor.

İşin özü; ben bu kitabı çok sevdim! Eğer çağdaş romanslardan hoşlanıyorsanız - ya da en azından Braden gibi alfa erkeklerden hoşlanıyorsanız - On Dublin Street sizin için muhteşem bir seçenek olacaktır. Yalnızca kitabın yetişkin içerik barındırdığını unutmayın.

Puan: 4



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...