29 Ağustos 2013 Perşembe

Kitap Yorumu: Anansi Çocukları - Neil Gaiman


Yaklaşık olarak Amerikan Tanrıları'nı bitirdiğim günden beri Anansi Çocukları/Anansi Boys'nın çıkmasını bekliyorum. Eğer Neil Gaiman'ın tadına bir kere vardıysanız, bağımlısı olmamanız kaçınılmaz. İthaki Yayınları da Temmuz ayından yayımladı kitabı. Eh, Ütopik Kızlar durur mu hiç, bir gaza gelerek okuma etkinliği düzenleme kararı aldık. Ben ve Zimlicous zaten Gaiman aşkından müzdaripti, diğerlerinin ise ilk denemeleri olacaktı. Fakat araya giren bir sürü şey dolayısıyla erteleye erteleye ancak yayınlayabiliyoruz. Hattâ etkinliği Kitab-ı Sevda yani Merve ile beraber yapabiliyoruz şimdilik. Devamı gelecek.

Anansi Çocukları, zevkle ve hızla okunan bir kitap. Aslında Neil'ın kitaplarını hızlı okumak adetim değildir. Her seferinde belirttiğim gibi; çok seviyorum onu! Eserleriyle, kişiliğiyle, her şeyiyle... Bu yüzden de kitaplarını hep sindire sindire okumaya çalışıyorum. Böylesi bana daha çok zevk veriyor. Ancak Anansi Çocukları'nı öyle hızlı okudum ki anlatamam. Kitap aşırı sürükleyici. Neil Gaiman kitapları için "Şu kadar sayfasını okuyun, sonra gerisi çorap söküğü gibi gelecek" dememe hiç gerek yok. Çünkü o ne yazsa okurum ben. Fakat eminim ki biraz ilgisini çeken okurlar da hiç zorlanmadan hatmedeceklerdir kitabı.

Anansi adı Amerikan Tanrıları'nı okuyanlara muhtemelen tanıdık gelecektir. Onun içindeki Tanrı kalabalığının bir üyesiydi kendisi. Hatırlamakta çok zorlansam da (1 yıldan fazla zaman girmiş araya. Zavallı hafızamı affedin.) az buçuk anımsar gibiyim. Yani iki kitap arasında bağlantı var ufacık, tabii bu Anansi Çocukları'ndan önce illa Amerikan Tanrıları'nı okumalısınız gibi bir zorunluluk gerektirmiyor. Minicik bir bağlantı. Dediğim gibi, çok da hatırlamıyorum ama kafamda bir yer edinmiş işte.

Amerikan Tanrıları'nı okuyanlar hatırlayacaklardır. Orada da "Biz burada kahvemizi gece kadar koyu, günah kadar tatlı içeriz..." diye bir cümle geçiyordu.
Anansi Çocukları'nda Şişko Charlie'nin hikâyesini anlatıyor bize Gaiman. Bakmayın adına, Şişko Charlie aslında şişko falan değil. Babası ona küçükken böyle seslendiğinden beri üzerine yapışıp kalmış bu lakap. Şişko Charlie aslında oldukça sıradan bir hayat sürüyor. Orta halli bir mesleği, bir nişanlısı var. Ta ki babasının ölüm haberi gelene kadar. Bu zamana kadar hep kaçınmaya çalıştığı, her daim onu utandıran babasının cenazesi için Amerika'ya dönüyor Charlie. Oradaki dört yaşlı kadından biri ona şu ana kadar adını sanını duymadığı, varlığından bile haberdar olmadığı kardeşinden bahsediyor. Ve babasının bir Tanrı olduğundan. Erkek kardeşi de Şişko Charlie'den farklı olarak elbette bir Tanrı sayılır. Ve tabii Charlie'nin kardeşine ulaşmak için yapacağı tek şey bir örümcekle konuşmak.

27 Ağustos 2013 Salı

Kitap Yorumu: Struck By Lightning: The Carson Phillips Journal - Chris Colfer


Sen nasıl tatlı bir kitapsın öyle!

Struck By Lightning tam Chris'den beklediğim gibi bir kitaptı. Komik, eğlenceli, azıcık da duygusal. Chris Colfer'i tanımayanlar vardır belki diye söylüyorum (gerçekten var mı öyle insanlar?) kendisi Glee'de meşhur olup gözümüzün önünde bebelikten süper seksi bir adama dönüşmüş, ardından The Wishing Spell adlı ilk çocuk romanını yayımlamıştır. Aynı zamanda The Wishing Spell ilk kitabı. Sonra Struck By Lightning'i yazdı ve son olarak The Wishing Spell'in devam kitabı The Enchantress Returns geçtiğimiz ay çıktı.

Sevimlilik abidesi olması ve eşsiz bir sese sahip olmasının yanında yetenekli bir yazarmış da, bu kitapla onu anladım. Görüldüğü üzere ben Chris'i çok severim. Gelsin abim olsun (zaten benden iki yaş büyük, hayatımı sorgulamama neden oluyor bu çocuk), ailemizin bir ferdi olsun, birlikte nerdlüğün dibine vuralım istiyorum. Tabii bu isteklerim gerçekleşiyor mu, hayır. Hiç oralara girmeyelim bence şimdi.

Konuyu Struck By Lightning'e, yani Carson Philips'in günlüğüne, döndürecek olursam; Carson Phillips hayatını gazeteci olmaya adamış bir lise son sınıf öğrencisi. Tek amacı var; Northwestern'de okuyup daha sonra The New Yorker'da editör olarak doğup büyüdüğü ve nefret ettiği kasabadan kurtulmak.

Carson'un bildiğin berbat bir ailesi var. Babası annesini terk ettikten sonra adamı ancak iki kere görebilmiş. Annesi hayatı içki içip kendini kaybetmekten ibaret olan bir kadın. Tek sevdiği büyüğü Alzheimer hastası olan büyükannesi. Eh, okulda da çok sevildiği söylenemez. Uzun lafın kısası, hayalleri Carson'un "tutunabileceği" tek şey.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Kitap Yorumu: Apollyon - Jennifer L. Armentrout


Yine bol acılı, gelgitli duygularla çevreli bir okuma sürecinin sonuna geldik. Apollyon elime bir hayli erken ulaştı bildiğiniz gibi, gelir gelmez de okumaya başladım. Araya bir sürü şey girmese ikinci gününde bitirirdim.

Kitap, her zamanki Jennifer akıcılığından nasibini almış. Anlayacağınız, elinizden hiç bırakmadan okuyabiliyorsunuz. Ama ne yazık ki biz zavallı Team Sethler'i hayal kırıklığına uğratabilir bu kitap. Nedenini yazının ilerleyen bölümlerinde açıklayacağım. En sevdiğim karakterin geri plana itilmiş ve sevmediğim (üzgün değilim, sevgili Aiden severler) karakterin gözüme gözüme sokulmuş olduğu, beni sinirlendiren ama eğlenceli bir kitap olmuş Apollyon.

Apollyon'un başında Melez Sözleşmeleri serisinin 3,5 numaralı kitabı, yani ara kitap sayılan İksir/Elixir var. DEX İksir'i yayınlayarak muhteşem bir şey yapmış çünkü bu kitabı okumazsanız Apollyon'un başında kafanız bir hayli karışabilir.

İksir, Tanrı'nın bıraktığı yerden devam ediyor. Yani Alex'in uyanışının hemen ardından. Bildiğiniz gibi Alex, Uyanış'tan sonra Seth'le tam bağ kurmuş ve tamamen ona bağlı hale gelmişti. İksir'de karşımıza çıkan da işte bu kendinde olmayan, tam anlamıyla delirmiş, etrafındakilere küfürler ve tehditler savuran Alex.

İksir'i anlatan Aiden. Diğerleriyle beraber Alex'in Seth'e ulaşmaması için ellerinden geleni yapıyorlar. Eh, birleşirlerse Alex'in gücü Seth'e geçip onu Tanrı Katili'ne çevirecek sonuçta.

Aiden, eski Alex'ini geri istiyor. Onu hapsetmek zorunda kalmış olsa da Alex'in aklı başına gelene kadar yanından ayrılmıyor. Bence bu novellanın en iyi tarafı Aiden'in sevgisini tam olarak anlayabilme imkanımız olmasıydı. Tamam, Aiden fanı değilim ama biraz olsun onunla empati kurmamı sağladı İksir. Hattâ sonunda "Ben bu çocuğu sevebilirim yahu." dedim fakat ilerleyen kısımlarda sözlerime pişman edeceğini düşünemedim tabii.

25 Ağustos 2013 Pazar

Kitap Hayvanı'nın İlk Kitap Çekilişi!

Facebook sayfamız 1000 beğeniye ulaştığında sizlere bir sürprizim olacağını belirtmiştim. 


Sıra geldi sürprizimi harekete geçirmeye! Daha önce yapamadığım için üzgünüm. Biraz fazla üşengecim.

Her şeyden önce size bir kez daha teşekkür etmeyi borç bilirim. Blogdan, Facebook'tan, Twitter'dan, Ask.fm'den, e-mail'den, hattâ Tumblr'dan bana ulaşıp kitap seçimlerinde yardımcı olduğunu ve blogumu sevdiğini söyleyen harika insanlar; sizler bir numarasınız! Tek amacım bencilce kitaplar hakkındaki duygularımı paylaşmaktı ancak blogun da sayfanın da bu kadar okunacağını hiç düşünmedim açıkçası. Yazılarımı sürekli takip edip bana önerilerde bulununlar ya da benimle kitaplar hakkında konuşanlar, hepinizi kocaman kucaklıyorum! Çok sevgili sessiz okuyucularımı da elbette. :)

Eveeeet, bir adet çekilişimiz olacak. Tek bir kitap hediye vereceğim. (Tekrar üzgünüm. Biz de öğrenciyiz sonuçta.) Yurtiçinden isteyen herkes katılabilecek. Tamamen rastgele bir çekilişle kazanan belli olacak.

Çekilişi Rafflecopter aracılığıyla yapacağım. Şartlar aşağıda.

Peki, hangi kitabı mı vereceğim?

18 Ağustos 2013 Pazar

Kitap Yorumu: Elit - Kiera Cass


Geldik zurnanın "zırt" dediği yere. Beni haftalardır süründüren, hiç yapmadığımı yapıp kitaba zarar vermeme ön ayak olan, sinirimi bozan ve okuma aşkımı söndüren Elit'e.

Serinin hayranları şimdiden gardlarını alsınlar çünkü bu yorumda bayağı bir saydıracağım sanırım. Çünkü bu kitap beni uyuz etti. Karakterleri boğazlamak istedim. Her birini. O yüzden hazırlıklı olun diye şimdiden uyarıyorum.

Kiera Cass'in iyi bir yazar olduğunu düşünmüyordum zaten. Sadece ilk kitapta iyi bir hikâye yakalamıştı. Okutuyordu kendini. Eğlenceli zaman geçirmiştim. Ama devam kitabında bu kadar kötü bir şey ortaya çıkaracağı aklıma gelmemişti. Evet, kitap vasattı bence. İçi boş ve karakterlerde bir gram tutarlılık yok. İlk kitapta tanıdığınız America 180 derece değişime uğramış. Hem de ilk başta fark ediyorsunuz bunu. Aspen'i saymıyorum bile ama Maxon da aynı şekilde. Sonuç olarak Elit'e başlamadan "Hiç olmazsa Maxon için okurum," diyordum artık onu da düşünmüyorum.

America 6 Elit'ten biri. Seçim devam ediyor. Sarayda her şey aynı. Kızların prenses olma çabaları ve elbette entrikalar devam ediyor. Beni Seç'te iki erkek arasında kalıp da ikisini de şimdilik seçmeyen America'yı Elit'in başında Maxon'a deli divaneyken görüyoruz. E, tabii Aspen'in eli armut toplamıyor. America onu da seviyor. (!) Ama Maxon'dan da vazgeçemiyor. Tanrım, ne büyük sorunlar bunlar!

Kitap kurgu olarak çok kötüydü. America'nın vasıfsızlığı bir kenarda dursun, doğru düzgün bir olay yok. Bu kız bir ona gidiyor bir ona. Diğerini seviyorum derken bir bakıyor o aslında düşündüğü gibi biri değilmiş. Valla derdi sıkıntısı çok bu kızın. Prenses olmaya da hazır değil bir de. Ne yapacak America? Ah ne kahırlandım ne kahırlandım!

5 Ağustos 2013 Pazartesi

Kitap Yorumu: Falling Into You - Jasinda Wilder


Kesinlikle bu kadar derin ve karanlık bir kitap çıkmasını beklemiyordum Falling Into You'nun. Sandığımdan ağır çıktı. Duygusal anlamda her şeyden çabuk etkileniyorsanız bu kitabı okumamak sizin için hayırlı olabilir. Birazdan da anlatacağım ama şu zavallı kızın çekmediği kalmadı. Colton desen yürek parçalar. E, karakter ölümü de var. Yani okuyup da etkilenmemek elde değil. Hele ki benim gibi bu konularda hassassanız.

Aslında Falling Into You, bir dönem yarım bıraktığım kitaplar arasındaydı. Ne hikmetse o ara birkaç kitaba birden başlayıp yarıda bıraktım. Bunalıma falan girmiştim haberim yoktu herhalde. Gerçi bu kitabı yarıda bırakmam biraz normal karşılanabilir çünkü özellikle ölüm söz konusu olunca yüreğim dayanmıyor. Ki ben en sevdiği çift ayrılınca zırıl zırıl ağlayan bir insanım. Yani belki de bilinçaltım bana "kaç" dedi ama tabii ben ne yaptım? Birkaç ay sonra olsa da okudum bitirdim. Çünkü herkes gibi ben de biraz mazoşistim, evet.

Daha kitabın başında ne olacağını biliyorsunuz. Tanıtımda bile yazıyor. Bile bile lades dediyseniz sizi yazının devamını okumaktan alıkoyamam. Kolay gelsin.

Nell ve Kyle, varlıklı bir aileden gelme iki çocukluk arkadaşı. Kendilerini bildiler bileli birlikteler. Birlikte oyun oynamışlar, okula birlikte gitmişler... Ancak ikisi de büyüyüp serpildikçe aralarındaki dostluk daha farklı bir boyuta ulaşıyor. Kyle'ın gelişen hormonları Nell'in şekillenen vücuduna karşı koyamıyor ve en yakın arkadaşlar sevgili oluyorlar. 16 yaşında başlayan birliktelikleri 2 yıl boyunca mutlu mesut devam ediyor. Bu arada ikili de iyice  birbirine bağlanıyor. Birbirlerine aşk yeminleri edip, geleceği şimdilik görmezden geliyorlar. Ta ki 2 yılın ardından tatilden dönüşte o kaza olana kadar.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...