23 Mart 2014 Pazar

Kitap Yorumu: Anna: Kan Giyinmiş Kız - Kendare Blake


Anna: Kan Giyinmiş Kız'ı CNR Kitap Fuarı'nda oldukça makul bir fiyatta görünce dayanamayıp almıştım, halbuki listemde o kadar da üstte değildi. Arada böyle kaçamaklar yapmak eğlenceli oluyor; özellikle de Eleanor & Park gibi duygu fırtınalarına yol açan kitaplardan sonra. 

Cas Lowood ile tanışın. Kendisi bir hayalet avcısı. Ne kadar bu isimden hoşlanmasa da. Ama işinden hoşlanıyor.  Cas, tam adıyla Theseus Cassio, babasından ve babasına da atalarından kalan bıçağıyla, insanları öldüren dünyada hapsolmuş hayaletleri ait oldukları yere geri göndermeyi görev edinmiş. Henüz on yedi yaşında olmasına rağmen kendini adadığı işinde oldukça başarılı. Aslında kendini fazla kaptırmış bile diyebiliriz. Cas, hayaletlerin peşinde o şehirden o şehre sürüklenirken okulu ya da sosyal çevreyi pek de umursamıyor. Onunla birlikte yolculuk eden annesi, kedileri ve ona hayaletleri bulmasında yardımcı olan ihbarcılarıyla oldukça hayatından memnun. Sayılır.

Cas'e mesleğini miras bırakan babası bir hayalet tarafından vahşice öldürülmüş. Cas de bir yandan yapması gerektiği gibi hayaletleri öldürürken diğer yandan babasının katili olan hayaleti araştırıyor. 

Anna Karlov, Cas'in karşılaşmayı heyecanla beklediği yeni avı. Anna, kasabalıların deyimiyle "Kan Giyinmiş Anna" evine adım atan herkesi parçalara ayırmasıyla meşhur, güçlü bir hayalet. Bana biraz Carrie White'ı anımsattı. Ama o diğer hayaletlerden biraz farklı. Bunu Cas de fark edince Anna'nın davası daha çekici bir hâl alıyor elbette. 

Cas'in avlarına kimseyi bulaştırmama kuralı yeni okulundaki Carmel, Will, Mike ve Chase'le birlikte kendisini Anna'nın evinde bulmasıyla alt üst oluyor. Bir de tuhaf, cadımsı çocuk Thomas var tabii. Durum böyle olunca iş Cas için iyice içinden çıkılmaz bir hâl alıyor. Herkesi olaydan uzak tutmaya çalıştıkça işler sarpa sarıyor. Anna'nın diğer hayaletlerin oldukça farklı oluşu kafasını karıştırıyor. Babasının mirasını sürdürme ve kendini onun katiline karşı hazırlama isteği de giderek güçleniyor.


Anna katlettiği sürüyle insana rağmen belki de o kadar da korkunç bir yaratık değildir? Cas'in bildiklerine bakılırsa bu dünyadan vahşice göç etmiş (ya da etmesi gereken) hayaletler kendilerine yapılanları karşılarına çıkan insanlara uyguluyorlar. Yani geride kalan öfkeli ruhları bir çeşit intikam alıyor. Ama Anna'da durum farklı çünkü Anna bazen korkunç ve ölümcül bir yaratıkken bazen de masum bir genç kıza dönüşüyor.

Kitap, Supernatural'in ilk sezonlarını yeni baştan izlemek gibiydi. Ki (yeni bölümleri saymazsak) Supernatural'a bayılırım, bu da kitaptan keyif aldığımın bir göstergesi olsa gerek. Evet, tam beklediğim gibi kafamı dağıtmak için ideal bir kitaptı. Harikaydı diyemem. Hayalet olayları daha ne kadar değişik kullanılabilir bilemem ama Anna: Kan Giyinmiş Kız yarısından çoğunda şaşırtmayan bir çizgide ilerliyordu. Geriye kalan kısım ise oldukça iyiydi.

Sonlara doğru doruk noktasına çıkan aksiyon ve şaşırtıcı olaylar silsilesi kitabı oldukça okunası kılıyordu. Hiç sıkılmadan okudum. Anna ve Cas'in ilişkisi onca paranormal aşk okumuş biri olan bana bile biraz tuhaf gelmiş olsa da kitabın kendi türünün umut vaat edici bir örneği olduğunu söylemek gerek. 

Anna: Kan Giyinmiş Kız/Anna Dressed in Blood serinin ilk kitabı. Devam kitabı Girl of Nightmares'i okumayı düşünüyorum açıkçası.

Puan: 3,5



Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...