1 Haziran 2014 Pazar

Kitap Yorumu: Paris'te Aşk - Stephanie Perkins


Paris'te Aşk/Anna and the French Kiss aniden aklıma esip okuduğum ve çabucak bitirdiğim kitaplardan biri oldu. Esasen başlangıcı son derece sıradan ve sıkıcıydı. Oldukça tahmin edilebilir olduğunu eklememe gerek bile yok herhalde. Ancak ilerleyen sayfalarda karakterlere ısınmaya başladım ve kendimi devamını merak ederek sayfadan sayfaya zıplarken buldum.

Anna Oliphant, babasının zoruyla Paris'teki Amerikan okuluna gönderiliyor. Ama Anna Paris'e gitmeyi zerre kadar istemiyor. O, annesi ve erkek kardeşinin, en yakın arkadaşının ve hoşlandığı çocuğun olduğu "evinde" kalmayı yeğler. Ne yazık ki babasının kararlılığı galip geliyor ve Fransızca olarak neredeyse yalnızca "Oui"yi bilir hâlde kendini Işıklar Kenti'nde buluyor.

Anna için işin iyi tarafı gönderildiği okulun kendisi gibi Amerikalı öğrencilerle dolu olması. Yoksa yabancı ülkenin yabancı şehrinde kaybolacağından emin. Fakat o öğrenciler de genelde ailevi sorunları olan, uzağa gönderilmiş çocuklar. Yani Anna'nın ilk başta alışma evresi bir hayli zor oluyor. Ne var ki yan oda komşusu Meredith vasıtasıyla edindiği yeni arkadaşları onun bu evreyi atlatmasına yardımcı oluyorlar. Özellikle de bir tanesi. Yani Étienne St. Clair.


Herkesin seslendiği adıyla St. Clair, Fransız ismine, İngiliz aksanına ve Amerikan kimliğine sahip bir genç adam. Oldukça kibar, eğlenceli ve yakışıklı olduğunu söylemeye gerek dahi duymuyorum. Anna da dahil okuldaki tüm dişi varlıkların ağzının suyunu akıtan bu âfet ne yazık ki kapılmış. Ne kadar grupta en iyi anlaştığı kişi olsa ve tuhaf ilişkileri kafasını karıştırsa da Anna da bunun farkında ve kapılmamak için elinden geleni yapıyor. Eh, Étienne bol bol Mehter yürüyüşü yapınca işi pek de kolay değil tabii.

Anna ve Étienne arasında çekim artmaya devam ederken, Anna da Paris'in güzelliklerini keşfediyor bir yandan. Stephanie Perkins'in şehri betimleyiş tarzını oldukça sevdim. Çok detaya girmeden, tam gençlik kafasına göre yazmış. Aslında kitabın yazının başında bahsettiğim ilk kısımlarını atlattıktan sonra okuması bayağı eğlenceli bir hâl aldı. Yalnızca Anna'nın "Yeter artık!" dediği bölümden sonra kızdan hafif bir gıcık aldım. Yine de ergen bir kıza yakışacak hareketler içerisindeydi, yadırgamamak lazım.

Genel olarak karakterler iyi kurgulanmıştı. İkili arasında son bölümlerde aktarılan duygu fırtınası genele yayılmış olsa daha da mutlu olabilirdim. Paris benim için bir Londra olmasa da merak ettiğim bir şehirdir, dediğim gibi oradan bahsediliş şeklinden de memnun kaldım. Kapattığımda bende büyük bir etki bırakmamış olması dolayısıyla orta karar bir kitap olduğunda karar kıldım. Ancak okunmaya değer olduğu kesin. Özellikle genç yetişkin romanslarından bıkmadıysanız ve şeker mi şeker Étienne ile tanışmak istiyorsanız.

Son olarak kitabı orijinal dilinde okudum, o yüzden çevirisi ile ilgili hiçbir fikrim yok.

Puan: 3


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...